Yetişkinler
Yetiştirip hayatın içine saldığım, artık tamamdır dediğim, ilk ve en uzun soluklu markayla başlayalım
Logosundan tshirt tasarımlarına, özenle doğurdum ilk çocuğum
Kaft için tasarladığım tüm tişört tasarımları
Yeni doğanlar
Bunlar da henüz emekleme aşamasında olan, yeni yeni konuşmaya başlayan çocuklarım
Dertlerimi sanat eserlerine dönüştürdüğüm kişisel oyun alanım
Futbola kafayı takmış halim
Yoldaşımın hayali, soyut sanat üzerine mis gibi denemeler
Hayaller
Bir de yaratmayı hayal ettiğim, kıyafetlerini tasarlamaya başladığım, ya da özel olarak ilgilendiğim çok tatlı fikirler var
Mavi bir halı, sarı bir çocuk ve tuhaf tuhaf hayaller
Tek bir kavrama odaklanmanın böylesi
İdealist bir futbol kulübüne, idealist bir yaklaşım
Abim çok iyi şarap yapar, ben de çok iyi şişelerim
Geleceğin lezzet deneyimi
Midye, bira ve çok tatlı sohbetler
Kendimi artık bir marka yetiştiricisi olarak görüyorum. Sonu nereye varacak, ne kazanılacak, pek ilgimi çekmiyor. Onun doğup büyüdüğünü ve yetiştiğini görmek, sonra da hayatın içine salmak... İşte bu çok dadlı 😌
Genler
Bir sürü çocuğum oluyor, hepsi ayrı karakter, ayrı güzel. Ama hepsine kodlamaya çalıştığım ortak genler var;
Projelerimde öncü olmayı isterim, takipçiliği sevmem. İçinde en ufak bir çalıntı fikir, uygulama, görsel vs olamaz. Eğer birisi "Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok" diyorsa, oradan hızla uzaklaşırım. Ayrıca Amerika 2 kez keşfedildi. İlkinde gittikleri yer Hindistan'dı
Hem de sonuna kadar... Projelerimde kârlılık uğruna yalan dolana girmem. Müşterilerin duygusal boşluklarından yararlanıp, küçük hesaplar peşinde koşmam. Ahlaksız yalancının teki olacaksa, hiç doğmasın daha iyi. Olmaz olsun öyle çocuk
Tam olarak ne kastettiğimi bu sayfadaki "Dürüst olmayı hiç denemediler" yazısında anlattım
Hem görsel anlamda hem de deneyim anlamında, ince ince işlenmiş işleri seviyorum. Üzerine düşünülmeden, çalakalem yapılan, "yahu bunu yapıyorum ama, yaptığım şey bir işe yarıyor mu, bir anlamı olacak mı, yaparken özendim mi?" diye sorgulanmayan işlerden haz alamıyorum
Bir şeyler başaracağız derken insanlar zor duruma sokulmamalı, insanlıktan çıkılmamalı, kalpler kırılmamalı, yaşama vakit kalmalı. Eğer olmuyorsa, o işi yapmaya da gerek yoktur
Projelere Yaklaşımım
Kendimi bir marka yetiştiricisi olarak görüyorum. Sonu nereye varacak, ne kazanılacak, pek ilgimi çekmiyor. Bir çocuğun doğup, büyüdüğünü, yetiştiğini görmek ve sonra onu hayatın içine salmak. İşte bu çok dadlı
Normalde idealist ve takım çalışmasına uyumsuz biriyim. Ama son 10 yılda tersini denedim, başkalarının idealleri ve istekleri peşinde koşup, herkese uyumlanmaya çalıştım, bazı noktalarda keyif alsam da, sonunda göte gelen ben oldum.
O yüzden artık her ne pahasına olursa olsun, kendi projelerimde kendi bildiğim yoldan ilerliyorum ve böyle de devam edeceğim. Yoksa hayat kısa, kuşlar adamı paramparça eder.
Bu, kimseyle ortak iş yapmayacağım anlamına gelmez. Duygusal bağ kurabildiğim, anlamlı bulduğum, özenli ve özellikle özgün işlere "destek atarım".
Projelerdeki mucizem "yüksek konsantrasyon + sabır". Bir hedef varsa ve bu hedef anlamlıysa, konsantrasyonum ilginç bir zirveye varabiliyor. Hem de ilaçsız. Saatler, günler, haftalar, soluksuz geçmeye başlıyor. O kaybolma anlarını çok seviyorum.
Güne çalışarak değil, insan olarak başlarım. Öğlen kalkar güneşi izler, çıkar gezer, suyu ağacı koklar, akşama kadar insani ihtiyaçlarımı halleder ve mümkünse dostlarla görüşüp oksitosin almaya çalışırım. Sonra gece olunca oturur projelere gömülürüm. Okul zamanı her sabah zorla 7’de uyandırdıkları için bu hale geldim. Ant içtirdiler bana, çok da iyi oldu.